13 Temmuz 2010 Salı

Kendimizi Eleştirememek!

Herkes kötü, herkes düşman, en iyi biz, en masum biz!
Yıllardır, mazlum toplum histerisinde yuvarlanıp gidiyoruz. Yarattığımız illüzyona kendimizi o kadar kaptırmışız ki; olmuş, olan, olacak herşeyden kendimizi sıyırıp, Kaf Dağının zirvesinden ayaklarımızı sallandırıp seyre dayabiliyoruz rahatlıkla tüm alemi.
Tarihimizi biliyoruz, bilmemezlikten geliyoruz. İnsanımızı biliyoruz, görmemezlikten geliyoruz. Kendimizi biliyoruz, tanımamazlıktan geliyoruz.
Emperyal, yayılmacı, sömürgeci, istilacı; hayır sadece tabii ki Osmanlı değil, 15 devlet kurmuş ve batırmış atalara sahip biz değilmiş gibi ne kadar da rahat davranıyoruz; nasıl da eleştiriyoruz, yerden yere vuruyoruz herkesi.
Yüzyıllarca istila ettiğimiz topraklarda, lütfen ama lütfen "herkese serbestlik tanınıyordu, dinini yaşamakta özgürdü..." demeyin çünkü sömürgecilik dehasıdır; insanlara ibadetini rahatça yap ama vergini de misli misli öde o zaman" uygulaması, boyunduruğumuz altında yaşayan insanlar, ne hadlerine bilinmez ama, özgürlükleri için savaştıklarında, nasılda "hainler, kaypaklar, sırtımızdan vurdular" gibi damgalamışızdır.
Acaba Kurtuluş Savaşında ülkemizden kovduğumuz Yunanlılar, İngilizler, Fransızlar; "Bu Türkler hain, kalleş; güzel güzel istila etmişken ülkelerini, rezillik yapıp savaştılar bizimle" deseler, ne düşünürdük acaba? Kaf dağımız hem çok yüksek hem de her daim devamlı yoğun bir sis altında mı yahu!
Biraz tarih, biraz mantık, biraz empati, biraz özeleştiri, biraz objektif düşünce. Hepsi biraraya gelse belki kendimizle çok daha barışık, sakin ve huzurlu insanlar topluluğu olacağız; tüm bu dizginlenemez - kabul edilmez agresifliğimizden kurtulacağız bir ihtimal. Ama daha kuvvetli bir olasılıkla yaratılan yoğun sisin içinde öyle kendimizden geçeceğiz ki, yalnız - yapayalnız kalana kadar kırıp dökmeye/ yok etmeye devam edeceğiz, bizim gibi olmayan herşeyi/ herkesi. Ta ki tarihin tekrarlarında bizi de birileri ezene kadar.

Hiç yorum yok: