17 Şubat 2011 Perşembe

Düşünce Tartışılır, Yargılanamaz!

Bir dünya düşünüyorum. Düşüncelerimde yüzüyorum; ara sıra paylaşıyorum; diğer düşünce tohumları saçılsın istiyorum beynime, ufkum açılsın, beynim büyüsün; kalbim açılsın başka insanlara, paylaşayım, birken çok olalım.

Düşünüyorum;
- Ispanak yemeğini sevmiyorum.
- Futboldan hoşlanmıyorum.
- Param olsa Ferrari değil daha alçak gönüllü Porsche'yi tercih ederim.
- Dinler sadece gücü eline geçirmek isteyenlerin uydurduğu safsatalardır.
- İstanbul trafiğini 14 tane daha köprü değil, yoğun metro ağı çözer!
- Beynimi gıdıklayan, üzerinden aylarca geçse bile beni düşündüren filmleri seviyorum.
- Herşeyin fanatizm boyutundan nefret ediyorum.
- Yaşadığımız ülkenin hafızası balığınki gibi olduğu için geçmişte yaşanan katliamların tekrar etmesinden korkuyorum.
- İnsanın insana yaptığı haksızlıkların mutlaka bir şekilde cezalandırılacağı fikri; tanrisal inanışımın en büyük dayanak noktası.
- Alt, üst kimlik safsata; önce insanın kendini tanıması gerektiğini ve insan olmasının ilk şart olduğunu düşünüyorum.
- Eyleme geçmek için basamak olarak kullanılmayan her türlü düşüncenin serbestçe tartışılması gerektiğini düşünüyorum.
- Eyleme geçmese de bir kişi "Tüm Papua Yeni Gineli'ler pisliktir ve öldürülmelidir" gibi bir fikri kişiselliğinden çıkartıp etrafına yaymaya çalışırsa, o bireye müdahale edilmesini savunuyorum.

Benim düşüncelerime katılmayabilirsiniz ama
hHer biri üstünde saatlerce tartışabiliriz, sizin düşüncelerinizi zevkle dinlerim. Bunu yapmadan sadece eleştirebilirsiniz, küfredebilirsiniz hatta hakaret bile edebilirsiniz.

Ancak beni düşüncelerimden dolayı yargılayıp, ceza kesemezsiniz ve "Böyle düşünen biri benim düşmanımdır, ölmelidir" gibi çıkarımlara varmaya, en azından insan olarak, kesinlikle hakkınız olamaz!

16 Şubat 2011 Çarşamba

Düşünce - Eylem - Plan

Gelecek ütopyası bile sevimsizdi; Philip K. Dick uyarlaması "Minority Report"taki, düşünceyi daha suça dönüşmeden cezalandırma. Hala tüylerim diken diken olur böyle bir dünyanın varlığından.
İnsanoğlunun kendi içindeki en büyük savaşlarından biridir; basit, içgüdüsel duygularını bastırmak ya da bertaraf etmek. Bazen insanoğlu kendi inanç sistemi ile bunu çözer; bazen dışarıdan yardım alır (çok türlü olabilir bu yardım; tıbbi anlamda ya da bilgisayar oyununda binlerce kişiyi öldürüp içindeki şiddeti monitör karşısında boşaltmak bile buna örnek olabilir), bazen de maalesef yenik düşer beyninin kıvrımlarında yatan güdülere ve uygulamaya geçirir bastıramadığı dürtülerini. Bunun sonucu olarak da fiziksel ve duygusal olarak ya kendi yada başkaları zarar görür. Verilen tahribatta ise kişinin kendi ruhsal ve fiziksel boyutunda gözlemlenir yada başkalarını etkiledi ise cezalandırılır.
Hukukun tanımı gibi oldu; cezalandırılır; eğer eylem amaçlı düşünceden bilinçli olarak harekete geçti ise.
Günümüzde ise maalesef eyleme geçmeyen düşünceler cezalandırılıyor; eylem kavramının sınırları çizilmeden. Bir insanı öldürmeyi istemek (hepimizin öldürmek isteyeceği (ölmesini istemekle aynı bile sayılır) mutlaka en az bir kişi vardır, itiraf edelim) ile öldürmeyi planlamak farklıdır.
Bu sınırların kaymaya başladığı günümüzde maalesef gerçek kayması da yaşanmaktadır. Bunun sonucunda ülkesel olarak gerçeklik sapması ve bunun ardından sosyal güvensizlik, çaresizlik ve travmalar yaşanması muhtemeldir, dikkat edile!

Mizah Dergilerime Dokunma!

Daha öncede söylemiştim; türlü taraflı, yanarlı dönerli basından ziyade siyasi gündemi mizah dergilerinden takip ederim; artık son kalelerime sıra geldi sanırım ve eften püften sebeplerle, mizah dergileri maddi dayatmalar ve davalar dışında farklı operasyonlarla zapt-ı rapt altına alınmak isteniyorlar.
Bunun en son örneği Penguen dergisinin 438. sayısındaki Bahadır Baruter&Fatih Solmaz imzalı camide Tanrı ile cep telefonu ile konuşan adam karikatürü. Karikatürün komikliği; düşünsenize tüm yerleşik dinsel dogmaları (sen konuşursun Tanrı dinler - Tanrı cevap verirse zaten sana İsa, Musa, Muhammed denir!) sorgulayarak, kulun Tanrısını cepten arayarak mazeret bildirmesinde yatıyor. Yıllar yılı ezbere okunan duaların anlamını bile çoğunlukla bilmeden mekanik edilen ibadete inat; kul ibadeti esnasında bir bakıma işin özünü yakalıyor: Tanrısı ile iletişime geçmek! ibadetin amacı kulun tanrısına yakarmasıdır; cami, imam ve cemaat; ibadetin ikincil şartları/ amacıdır. Bu karikatürün bende bıraktığı iz budur; ki kimi insanlarda bambaşka etkiler bırakmıştır ki; yaratımsal süreçlerin sonuçlarının herkes tarafından farklı algılanması esas güzel olan değil midir? Öyledir ama yapılanı kendine hakaret olarak algılamak; dinime küfrediyorlar diye, kendi iç hezeyanlarının ve manevi boşluklarının sorumlusu olarak niye bir karikatürü görüyorsun ki? Bundan daha önemlisi linç kampanyası yaratmaya çalışarak, dinime küfrediliyor maskesi ile, niye mizah dergilerinin siyasi eleştiri yeteneğini sakatlamaya çalışmaya yönelik esas amacını saklıyorsun ki?
Mizah dergileri, çok farklı düşünce, inanış ve bakışlara sahip, farklı yaratım süreçleri içinde eserler veren insanların buluştuğu platformlardır. Bir karikatüre kızıp; dergiye saldıramazsın; mizah oto sansür yapmaz, düşünceye ket vurmaz.
Sakın ama sakın mizah dergilerime saldırma, her hafta 10'ar tane alır, maddi manevi yıkımına engel olurum!

9 Şubat 2011 Çarşamba

Ben Yapamıyorum, O da Yapmasın!

"Kedi - yiyeyemediği ciğer" meselesi aslında son günlerde HınÇal Uluç'un yazısının kopardığı fırtına.

Özüne inin; herkesin içinde bir yerde partiden partiye partnerden partnere koşmak isteyen; flörtte, yatakta şahane gününü gün eden biri olma isteği? Bu tanımlamalara takılmayın, herkesin içinde aslında olmadığı biri olma öykünmesi çok az da olsa vardır. Dükkanının önünden geçen kadının kalçalarına hazla bakıp, "Bunların hepsi o...pu" yorumunu yapan hacı bozması tükkan sahibinin içinde bile var bu dürtü, o kadının seviştiği bir insan olduğu ve kendini onun yerine koymak isteği babında.

Doğru ya da değil ancak tek tanrılı din kaynaklı dogmalardan bir tanesidir tek eşlilik. Bir şekilde hakikaten de zordur; sizin değişmeniz yetmez, eşinizin de değişmesi gerekir, ortak zevk alanları yaratmak gerekir, boş alanlar tanımak gerekir, her gün yanında uyandığınız insana tekrar aşık olabilmek için nedenler yaratmak gerekir; zordur kısacası tek eşlilik. Ancak bir şekilde her insan yolunu bulur bununla baş etmek konusunda. Gizli ev açmak, pornolarda boğulmak, platonik takılmak, diline dolamak, rüyalarda tepişmek, ayda bir iki rusa kaçmak, açık ilişki yaşamak, vb. gibi. Herkes kendi doğrusunu bulur eninde sonunda.

Eşiniz için doğru yanlışı geçin; bunun çok farklı boyutları ve herşeyden öte kişiye özelliği var. Bastırılmış duyguları ile sakatlanmış bir insanla hayatı geçirmekte zordur, sizi cinsel açıdan aldatarak duygusal veya fiziksel tatmin sağlamaya çalışan bir kişiylede.

Ancak, iki taraf birbirini mutlu edecek yollar bulduysa ne mutlu; detayı kimseyi ilgilendirmez.

Yani Defne Joy, o evde ölmese; kimse, farzedin serbest bir ilişkileri var eşi ile, onun seks hayatını bilmeyecekti. Bilmesin zaten, bilmesine de gerek yok zaten!

Bir insanın seks hayatı diğer insanları (tecavüzcü, çocuk istirmarcısı gibi ceza kapsamındaki cinsel saldırılar hariç elbette) ilgilendirmez. Eğer bir cinsi sapıklık yok ise, ancak ve ancak "o yapıyor ben yapamıyorum (Hıncal Uluç zihniyeti) zihniyeti ile duyulan haset ile kişinin, kendinde yaşadığı, özel hayatı ön plana çıkabilir ve hayasızca eleştirilebilinir. Ama bilin ki esas olarak en basitçe bastırılaması mümkün olan içgüdülerden birine teslim olup, arzularını hayata geçiremediği için ağzından boşalmayı tercih eden bu insanların, tüm bunları eksikliklerinden ve sakat duygularından dolayı yapmalarından kaynaklanmaktadır. Zararlıdırlar ama bir yandan da rahat edin; esas zararı ruhsal sakatlıklarını artırarak kendilerine vermektedirler.

Son olarak; kimse kimseye örnek olacağım diye bir hayat süremez. Ancak günümüzün aptallaştırılmış toplumlarının afyonlarından biri olan idol yaratmanın sonucudur ama " he de hö dö, topluma örnek olmalı" safsataları; kabul etmek gerekir ki yerleşik bir hal almıştır artık. Ancak yine de gerçeklikten kopulmamalıdır; onlarında bizim gibi zayıflıkları olan insanlar oldukları unutulmamalıdır.

Defne, son tahlilde insanlara, okuduğum kadarı ile elbette, pozitif enerji, mutluluk vermeyi başarmış bir insandı. Neşe saçan halini televizyonlardan bile takip etmek mümkündü. Bebeği olan ve anlatıldığı kadarı ile çocuğunun üstüne titreyen bir anneydi. (bu bilgiyi en azından çocuğunu 1,5 sene emzirmesinden bile çıkarmak mümkün). Hatırlanacaksa insanların üstünde bıraktığı etki ile hatırlansın, kimsenin tartışma hakkı olmayan cinsel hayatı ile değil.

İşin özü: HınÇal, hepimiz hayatın daha çok tadını çıkartacağız; severek sevilerek, paylaşarak. Sen ise sevgisiz hayatını başka şeylerle doldurmaya çalışıp duracaksın, ama onları da paylaşmayı beceremeyeceğin için, yine saracak içini bir boşluk, bir sızı. Ve en önemlisi yalnız öleceksin. Hepimizden daha yalnız.

Bu arada idol yaratmak ve ruhsal sakatlıklarını bu pek mühim (neye göre!!!) insanları izleyip; rol modellerinin mükemmelliklerini kendinde görmeye çalışan insanlara özel not:

- Tarkan çişini yapıyor.
- Angelina Jolie kolum kadar sıçıyor.
- Johnny Depp acayip kabız, tuvalette kıvranıyor.
- Miranda Kerr tren gibi horluyor.
- Al Pacino çok pis osuruyor!

17 Ocak 2011 Pazartesi

Çobanım Olur Musun?

Yormayın beni.
Ben kendi donumu bile almıyorum; anam alıyor benimkileri.
Nerede politika, siyaset, ekonomi. Haa, arkadaşlar biraraya geldiğimizde gassarayın onbiri ile barcelonanın süpper top oynamasından arda kalan zamanda benzin zammına kafa yoruyoz mu, evet. Eskiden 10 lira ile en azından b..... meydanda 3 tur atabiliyorduk, şimdi 1 turu zor atıyoruz valla. Meydanda boş yer bulursak oraya sotelenip takılabiliyoruz anca, son zamlardan sonra. Ama ne yapsın adamlar, Arap zam yapıp duruyormuş benzine mazota!
İş durumum mu?
Ben 6 aydır, bizim İdris 9 aydır işsiziz ama daha beteri de var, mahalleden Ali Abi 2 senedir iş bulamıyor, o nedenle iyi halimiz iyi; şipşek van minut başbakanımız sağolsun.
Zaten aynı benim gibi konuşuyo, benim gibi aniden parlayıveriyor; ondan iyisi yok ki bu alemde. İslamın prezidenti olacak o, o kadar!
Böyle bir adam varken bizim başımızda bne niye düşüneyim ki!
Ne düşünürse o düşünür, bilirse ancak o bilir!

Kim bilir kim bilmez!

Ben bilmem, beyim bilir!
Beyim bilmez babası bilir.
Babası bilmez imam bilir.
İmam bilmez şıh bilir.
Şıh bilmez şeyh bilir.
Şeyh bilmez ağa bilir.
Ağa bilmez hökömet bilir.
Hökömet bilmez bakanların başı bilir.
Bakanların başı bilir kimse bilmez.
Her şeyi o bilir.

5 Ocak 2011 Çarşamba

Devlet Eliyle Kucağa Oturma!

Parti bağımsız politik eleştiri:
Küçük Amerikalaşma ülke stratejimiz kapsamında onlarca yıldır taşıma modelimizi karayolları üzerine kurduk. Dünya toplu taşıma denince "metro, tren" dedi, biz "otobos, minibos, dolmuş" dedik. Avrupa demir ağlarla örüldü, şehir şehir, ülke ülke; biz trafikte yaşanan inanılmaz ölü sayılarını ve karmaşayı daha çok yolla çözmeye kalktık. Daha çok yol, daha çok araba; metrodan, denizyolu ulaşımından çaldı; sonunda geleceği karanlık bugünlere geldik. Bugünümüzü inceleyelim:
- Devlet eliyle karayolu bağımlısı olduk üstüne de aşırı vergilerle benzini, mazotu koklayarak alır olduk.
- Trafikte sinir, stres olduk; oluyoruz. Her gün yeni Michael Douglas'lar (Falling Down) fırlayabiliyor aramızdan; yol verme kavgaları yüzünden canlar gidiyor bu ülkede be!
- Daracık alanlara sıkışmış şehirlerimizde, metro ile ulaşım kolaylıkla sağlanabilecekken; biz trafik ışıklarında, daracık yollarda birbirimizin üstüne çıkarak hareket etmek zorunda kalıyoruz. Gecenin köründe arabayla Beylikdüzü'nden Bostancı'ya yarım saatte gidebilmek aslında gözümüze kocaman görünen bu şehrin bir açıdan da ne kadar küçük olduğunu gösteriyor.
- Trafik öyle çözülmez bir çile olmuş ki abuk subuk fikirler havada uçuşuyor. Kimi diyor İstanbul'a vize gelsin, kimi diyor tek plaka çift plaka. Saçmalık ve gerçek hayattan uzaktalık had safhada.
Çözüm içermeyen çözümler:
- Plaka Yasağı, trafiğe kapalı alanlar, özel dolaşım izinli araçların merkezlere geçiş hakkı (Singapur, Londra örnekleri) ve benzeri çözümler: Kesinlikle uygulanamaz. Devlet kendi eliyle koyunlarının ödediği vergilerden vazgeçer mi ayol, sizi gidi servet düşmanı, gominik özentileri sizi!
- Ekstra Yollar: Köprü üstüne köprüler, yol üstüne yollar, 3., 4. Boğaz köprüleri, transit geçişler, vs.: Sadece geçiçi çözüm olurlar, siz alternatif ulaşım yöntemleri geliştiremediğiniz sürece; Çin gibi komünist kararlar alıp "İstanbul'a giriş yassah hemşerim" de diyemeyeceğinize göre; yatırımlardan hızla büyümek doğasında olan şehir ve nüfuslar bütün bu yolları, köprüleri yutar!

Peki o zaman çözüm ne?
Esasında basit, şehirlerde metroculuk (ancak kurtarılamayacak kadar büyük olan İstanbul ve Ankara gibi kentlerde ivedi, Adana, Bursa gibilerde bölgesel), gelişmekte olan şehirlerde de düzgün planlamacılık hayatımızı kolaylaştırabilir. Şehir trafikleri azalırsa emin olun transit trafikte eskisinden daha az rahat edecektir bizi. Yoksa bugün artık "Demir ağlarla örün yurdu" demek için geç kalınmıştır zaten.