24 Eylül 2010 Cuma

Başlıksız 24.09.2010

İşin özünde:
- Bir ayakkabı sadece bir ayakkabıdır.
- Bir çanta sadece bir çantadır.
- Bir araba sadece dört tekerin üstünde bizi bir yerden bir yere götüren bir vasıtadır.
- Bir telefon sadece kabiliyetlerine göre değerlendirilmesi gereken bir araçtır.

Daha fazlası...

Daha Fazlası...

Daha fazlası çok derin bir konudur. Ancak:

Bir ayakkabının, çantanın, arabanın daha fazlası aşağıdakilere işaret eder:
İnsanın gelişimine hizmet etmediği sürece, Formula 1 her ne kadar şaaşanın, hızlı arabaların, güzel kızların sporu olrak kabul görse mesela daha hızlı, daha güçlü ama aynı zamanda daha güvenli teknolojilere öncülük yapması daha sonra binek arabalara yansıdığı için, aslında insanın gelişimine de hizmet etmektedir. Bu sektörün götürüleri de vardır ama özü bir noktada iyidir.
Evet, bir yandan duyuyorum 50.000 USD'lik bir çantanında en azından yapımından ve pazarlamsından yüzlerce kişi para kazanıyor olsada, bu çantalara para veren 1 kişinin bu parayı verebiliyor olmasını sağlayan servetin sorgusu bizi gerçekliğe daha çok yaklaştırabilir. Şu şekilde açıklamak gerekirse, dünyada tüm finansal değerlerin toplamının x olduğu düşünülürse sizin y olan maaşınızı almanız esasında x pastası içinde birilerinin y olan kazancının azalması anlamına gelir. Kısacası birisi para kazanıyorsa başka birisi/birileri para kaybediyordur. Çanta örneğine gelirsek, bir çantaya verilen 50.000 USD, bir arabaya verilen 1.000.000 USD'nin asıl kaynağı birilerin kaybettiği paradır.
Dünyanın düzeninin böyle olduğu düşünülürse ve insan hırsını gelişime engel olmayacak şekilde sınırlayamayan her türlü sistemin şu ana kadar öldüğü düşünülürse o zaman başka bir sistemin yürütülmesi gerekmektedir. Bir takım İskandinav ülkeleri "Kazanca göre ceza" gibi sistmelerle bu sistemi nispeten uygular gibi gözükse de aslında daha yürürlükte olan bir uygulama benim bilgim dahilide yoktur. Bu sistemin modellemesi de apayrı bir konudur.!
Konuya dönmek gerekirse:
Gösteriş amaçlı alınan herşeyin özünde farklılaşma isteği vardır. 6.5 milyar insanın yaşadığı dünyamızda hepimizin öyle ya da böyle bağımsız birer birey olmaya çalıştığı düşünülürse, bu çok yanlış birşey gibi gözükmez. Sanatın, bilimin; her alanında farklı normlar baz alınarak çalışılan dalı geliştirmeye yönelik çabaların insanoğlunu her açıdan daha ileriye taşıma amaçlı olduğunu varsayarsak, fark yaratma hırsı anlaşılabilir.
Ancak amaç sadece farklılığı tüketim toplumu boyutunanda yaratmak olarak insanları tüketmeye sevk etmek ise, orada dur demek isterim.
Bu nedenle 50.000 USD'ye satılabilen bir Birkin'in içine sıçmak, 500.000 USD'lik bir Ferrari yanımdan geçtiği zaman "Oha, bununla kaç kişi doyardı lan" deme hakkını saklı tutmak isterim.
Ama tüketim toplumu bu kadar kolay irdelenecek birşey değildir tabii ki. Beynimize kazınan kodlar bazen o kadar derindir ki, ben bile tropik bir adadaki bir tatilin, Çıralı tatilinden kat be kat daha üstün olduğuna inanıp paraları bayılabilirim; ama sonuçta ikisi de deniz, güneş ve huzur buldurur insana. Ya da marka ürün alıyorum 5 sene kullanıyorum diye de kandırabilirim kendimi.
Büyük konuşmamak lazım, tüketi toplumunun aşırılığını sadece LV, Vertu, Ferrari, Birkin olarak adlandırmak zordur ama bir kız yetiştiren benimde ileride "Kızım 10 sene giyeceksen o çizmeyi vereyim 1.000 TL'yi, ama herkeste var diye istiyorsan, önemli olan herkeste olmayan ama güzel olan" diye sunacağım argüman yine "farklılık" boyutuna çekeceği için, kendimle çelişkiye düşeceğimi de biliyorum, mesela!
İşin son tahlilde özü: Kardeşim Volvo'ya ver dibine kadar para ama yazık İstanbul yollarında o Bugatti Vyron'a!