9 Temmuz 2010 Cuma

Trafikte Neden Bu Kadar Sinirliyim?

Gerçek hayatta oldukça sabırlı bir insan sayılabilecekken neden trafikte bu kadar sabırsız ve hoşgörüsüz oluyorum? Çok nadir sinirlenen bir insanken, trafikte neden bir kıvılcımda parlayacak bir sinir küpüne dönüşüyorum? Eşimle kavga edecek boyutlara varan trafikteki çekilmezliğimin nedeni ne olabilir?
Üzerinde çok düşündüğüm bu soruların cevabını kısa süre önce buldum.
İnsan olmaya çalışan bir varlık olarak, ilk önce insanlığın temel öğelerini kendimde uygulamaya çalışıyorum. Uzun uzun, bana göre, bu öğeleri anlatmayacağım, ama bence en baştakilerden biri: Başkalarının hakkını yeme!
Hayatın her anında belki hareketlerimizle, sözlerimizle; başka insanların hakkını bir şekilde gasp ediyoruz; bu sadece maddi anlamda değil, duygusal anlamda da gerçekleşebilir. Ancak, bence, bunun en yoğun yaşandığı yer, yani hakkımın en çok yendiği yer, trafik oluyor. Ve ben kimsenin hakkını yememeye çalışırken, özgürlüğüne tecavüz etmezken; her gün trafikte defalarca hakkım yeniyor ve ben buna dayanamadığım, görmezden gelemediğim için, sinir küpüne dönüşüyorum.
Günde bakkal, manav sizi bir kez kazıklar; işyerinizdekiler size ortalama belki bir kere kelek yapar; ama hergün onlarca araba emniyet şeridini kullanarak, makas ata ata giderek; bir yerden bir yere güvenli ve sıramda gitme hakkıma tecavüz ediyorlar! Sıkıysa sinirlenme!
Varsa bununla başa çıkmayı bileniniz, kafanı çevir gibi abuk sabuk önerileri almayayım; daha gözüm kapalı araba kullanamıyorum ve de mesela en sol şeritte giderken bile emniyet şeridini kullanan ilkel primatları görüyorum. Klasik müzik ve sakız çiğnemek yararlı olabiliyor ama tam çözüm değil. Bu nedenle gerçekten bu sorunu çözebilen varsa ne mutlu, çünkü şimdilik ben sinir küpü olmaya, kendimi yemeye devam edeceğim gibi gözüküyor.

8 Temmuz 2010 Perşembe

Zordur Küçük Şehirde Sinema İzleyicisi Olmak

Koskoca Antalya'da 1 tane sinema kaldığını bile hatırlarım, klasman dışı olanlar (soft-porn oynatanlar) haricinde. Annemin Amadeus'u izleyebilmek için kendisi gibi sinemaya giden diğer 2 kişi ile beraber, 3'er bilet almak zorunda kaldığını bilirim. Spielberg'in "Empire of the Sun"ını izlemeye gittiğimde "koskoca salonda tek kişiye film oynatmayız, bir sonraki seansa gel" diye geri çevrilmişliğim, bunun üzerine bir sonraki seansa bir arkadaşım ile korka korka gidip; bizden başka bir kişiyle beraber, koskoca salonda (!) üç kişi Spielberg'in en güzel filmlerinden birini hayranlıkla izlediğimi hala gülümseyerek anımsarım. Yine aynı arkadaşımla, o sene sinema yazarlarının en iyi film seçtiği ama hakkında en ufak bir bilgiye bile sahip olmadığımız, "Reservoir Dogs"u toplamda 3 kişi ile koskoca sinemada (!) ağzımız açık izlediğimizi de daha dün gibi hatırlarım.
Örnekler çoğaltılabilir, herkesin benzer hikayeleri olabilir. Ama ortak nokta; sinema aşkı, hele küçük şehirde yaşıyorsanız, bazen çok zor yaşanabilir.