13 Ağustos 2010 Cuma

Trafikte Son Sürat!

Hayır vermeyin kesinlikle benim altıma süratli bir araba! Uçarım, kaçarım bir daha göremezsiniz beni!

Adrenalin, heyecan, macera yaşama isteğinden falan değil; her gün trafikte zorunlu beraberlik yaşadığım insanlardan kaçma arzusundan kaynaklanıyor benimkisi.

İnsan hayatını önemsemeyen, sevgisiz, insanlıktan nasibini almamış bir sürü; kontrolsüz, yasaksız yaratık trafikte fütursuzca çağlarken; ben Gelibolu filmindeki Archy Hamilton (Mel Gibson olmayan!!!) gibi en önde koşmaya çalışıyorum.

Ama elbette çok fazla abartmıyorum.
Ama elbette Archy ruh haline fazla kaptırmadan kendimi frenleyebiliyorum.

11 Ağustos 2010 Çarşamba

Buhar Çıkarmak

Eninde sonunda dönüp dolaşıp hepimiz istediğimiz hayatı yaşıyoruz.

Kimisi hayatının geri kalanını herhangi bir köyde tamamlamak isterken, tatil için gittiği sahil kasabasından bir hafta sonra kendisini yaşadığı büyük şehre zor atıyor.

Kimisi büyüdüğü küçük şehirden, büyük şehre gitmek için kıvranıp duruyor.

Büyük şehirde yaşayan, kasabada yaşayanı anlamıyor; köyde yaşayan şehirliye "deli" diye bakıyor.

Ama ne olursa olsun su yolunu buluyor. Şehirde yaşamak zorunda olan haftasonu kendini atıyor otobanın kenarındaki egzos kokulu çime/ bahçeli kafeye/ ormana atıyor rahatlıyor; köydeki de ayda yılda bir kasabaya/ şehre/ mega köylere inip; sonrasında koşarcasına evine dönüyor.

Herkes bir şekilde buharını usul usul salıyor. Ya da zorla salmayı öğreniyor. Tüm sorunlarda zaten zamanla buharını yavaş yavaş bırakmayı beceremeyip, patlatarak atanlardan çıkıyor.

10 Ağustos 2010 Salı

Kırptım, Kısalttım.

Şarkılar 3,5-4 dakika; radyolar daha rahat reklam alabilsinler diye.
Filmler 90-100 dakika.
Msjlr 160 hrf: Daha cabuk ve hizli mesaj atabilmek için.
Twitter: 140 karakter

Hayatın çok hızlı aktığını, hiçbir şeye zaman bulamadığımızı söylüyoruz. Herşeyi kısaltmaya çalışıyoruz.

Peki kısaltıklarımızın, kırptıklarımızın yerine ne koyuyoruz? Fazladan gezilen 3 website'mi, dinleme fırsatı bulduğumuz yeni bir albüm mü, bir kitaptan fazladan okunan 15 sayfa mı? Dostlarla buluşup, iki lafın belini kırıp, iki tek atma fırsatı mı? Daha fazla ofis işi mi, herhangi bir mekanda etrafı daha fazla kesme olanağı mı, alışveriş için göz atılacak fazladan 3 mağazaya girme imkanı mı?

Her nesil bir öncekinden daha hızlı koşuyor/ koşacak.

Ama nereye?

9 Ağustos 2010 Pazartesi

Çarşafa Dolanmak

Ohh ne güzel ne güzel! Sıcaklar geldi, herkeste çare bin türlü. Klimalar, püfür püfür elbiseler, şortlar, sandaletler. Herkes bir şekilde sıcakla yaşamaya çalışıyor, bir kesim hariç. Bir kısım ile kapkara çarşaflarda, sıkılmış kafalarla dolaşmak zorunda kalmaya devam ediyor. Hayır kesinlikle laiklik, cumhuriyet, şeriat, falan filan borazanları öttürmeyeceğim. Benim sorunum işin insanlık boyutu ile.
Din, dil, ırk; farketmez. İlk ortak paydamız, üst kimliğimiz insan olmak. İnsan olmanın en önemli şartlarından biri de eşit olmak! Madem ki insanız, madem ki eşitiz önce bunu kabul et, sonra nasıl yaşarsan yaşa hayatını; elbette ben sana sen bana dokunmadıkça.
Bu nedenle isyanım, iki yüzlülükle, manipülasyonla. Kısaca: Kendi şortla, atletle dolaşırken; karısını/ kızını/ anasını/ bacısını çarşafla, tesettürlerle dolaştırana. Eğer ki kadın kısmı biz erkekleri tahrik edip, yoldan çıkarabiliyorsa; en insan evladı sen bile iki kişinin zevkli/ zevksiz sevişmesinden dünyaya geldin bilirsin bu işleri, erkek halinle, sen de, cezbedebilirsin hatun kişileri. Senin göbeğin, kılın, açıktaki etlerin; beni enterese etmez ama benim karımı/ bacımı/ kızımı/ anamı tahrik edebilir.
Bu nedenle bugünden itibaren uygulamaya konula; etrafındaki kadınları tesettüre/ çarşafa sokanlar, tiz aynı kıyafetleri giymek zorunda bırakala!
Bu sıcakta gisinler o çarşafları da anlasınlar Hanyayı, Konyayı!

Tıkanma

Sıcaklardan mı, sıkıntıdan mı bilinmez, bazen parmaklar gitmiyor klavyeye; yazıya dökemiyor insan, beyninin içindekileri. Yoksa yazmaz mıydım size Kahire'deki 4 günümü-gecemi. Ama beni herhalde çöl sıcağı çarptı, böyle oldum; ara verdim ama daha da yoruldum. Şimdi bir daha deneyelim, saçmalamayı.