14 Temmuz 2010 Çarşamba

İstanbul - Emperyal Başkent

Londra, Paris, Roma, Lizbon, Madrid, vb. gibi emperyal başkentleri dolaşanların içini, bir süre sonra elbette, kaplayan o belli belirsiz sızı İstanbul'u gezenlerin de acaba içine sızmayı başarıyor mudur? 3 maymunu oynamayalım, hayranlıkla gezdiğimiz bu şehirlerin nasıl inşa edildiğini, o muhteşem yapıtların, tüm görkemleri ile, nasıl bugün bile ışıltılarını saçtıklarını aslında içten içe hepimiz biliyoruz. Biliyoruz elbette ama nedense söyleyemiyoruz. Bizansın ardından da Osmanlının hükümdarlarının yaşadıkları başkentleri elde ettikleri vergilerle, ganimetlerle, sömürme ile yüceltiklerini elbette biliyoruz ama dile getirmiyoruz. Tüm bu şehirler, ve elbette İstanbul, tüm haşmeti ile parıldarken, kendilerine 1 saat mesafedeki şehirler bile sefalet içinde olabiliyordu. Evet yollar, köprüler, hanlar da yapmıştır Osmanlı. Ticareti artırmak, vergi toplayabilmek ve elbetteki tüm kazancın İstanbul'a akabilmesi için elinden geleni yapmıştır, sağolsun Padişahlarımız. İstanbul birbirinden muhteşem camiler, saraylar, kasırlar, köşkler, köprülerle bezenirken İstanbul'un dışındaki şehirler kalmıştır güdük, bozkır, çıplak, yalnız. Şimdi "ecdadımız hakkında nasıl böyle konuşuyorsun" diyebilirsiniz. Tek cevabım var: İstanbul dışında (eski başkentler Edirne, Bursa'yı da başkent öncesi ve sonrası olarak ikiye ayırarak) yaşıyorsanız, çıkın dışarıya biraz gezinin şehir merkezlerinde. Gezin, sayın ve ayırın; Osmanlının yaptıkları, Selçukluların yaptıkları, Beyliklerin yaptıkları diye. Ondan sonra tekrar düşünün lütfen.
Başkentlerin ihtişamı belki tüm emperyal imparatorlukların, bugün bile geçerlidir, yarattığı temelinde korku olan ve muazzam bir başarı ile yürüttükleri büyüklükle, sıradışılıkla, görkemi ile etkileme sanatının göstergesidir. İstanbul bunun en güzel örneklerinden biridir. Ve bu illüzyon o kadar başarılıdır ki, Osmanlı padişahları şatafat içinde hayatlarını sürdürmek için tüm imparatorluğu seferber ederken, bugün bile biz alık alık Osmanlı ne muhteşemmiş, iyi böyle atalarımız varmış diye sevinçlere boğulabiliyoruz.
Emperyal imparatorluklar tek bir şey isterler. İçinde bulundukları ihtişamın, görkemin, ellerinde tuttukları gücün ilelebet sürmesi. Bunun için ellerinden gelen herşeyi yaparlar. Bunun içindir ki imparatorluk, kaynakları daralmaya başlayınca tebaasını öyle ezmeye başlamıştır ki, hükümdarlığı altındaki herkes yavaş yavaş Osmanlı kimliğinden sıyrılıp kaçmaya başlamıştır. Ancak işin emperyal pazarlama ve reklam başarısı, ki bugün bile kampanyası devam etmektedir, o kadar inanılmazdır ki; İstanbul'un/ Padişahların görkemli hayatı sürsün diye inim inim inlettiğimiz Yunanlılar, Araplar ve diğer milletler; Osmanlıya baş kaldırıpta özgürlüklerini (!) geri kazandıklarından beri başarı ile "hain" damgasını yemişlerdir, halen de yemektedirler.
Lafın sonu: Osmanlı için söylediklerim Bizans içinde geçerlidir. İstanbul böyle İstanbul oldu diye de yakıp yıkacak değiliz elbette. Ama hayata, olaylara farklı boyutlardan bakabilmek herkesin geliştirmesi gereken bir yetidir. Bir de olaylara, İstanbul'a, bu gözle bakın.
Son olarak da, imparatolrluklara yalanarak bakanlar, güce tapanlar: Amacınız sadece ve sadece güçlünün ağzının kenarından dökülenleri, elbette o doyduktan sonra, kapmak. Bu nedenle öykünüyorsunuz geçmişin imparatorlarına, günümüzün hükümdarlarına. Yoksa umrunuzda değil şanlı tarih, methiyeler düzülesi ecdad.

Hiç yorum yok: